Yatılım sektörünün çatı örgütü İZODER, 8 Ağustos’ta Ege Bölgesi’nde yaşanan depremler ve '17 Ağustos Marmara Depremi’nin 20’nci yıldönümü nedeniyle bir açıklama yaptı.
İZODER (Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği) olarak, deprem gerçeği ve yalıtım konusunda kamuoyunu bilinçlendirmek için faaliyetlerini aralıksız sürdürdüklerini belirten İZODER Başkanı Levent Pelesen, Türkiye’de büyük yıkıma neden olan ‘17 Ağustos 1999 Depremi’nin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, yapıların depreme hala hazır olmadığını, ülkemizde güvenli ve nitelikli binaların sayısının hızla artırılması gerektiğini söyledi.
Betonarme yapıların sudan korunması çok önemli
Ege Bölgesi’nde 8 Ağustos’ta yaşanan depremlerin bölgede yaşayan halkta büyük paniğe yol açtığını ve bu korkunun devam ettiğini ancak toplum olarak korkmak yerine su yalıtımına sahip binalarla depreme hazırlıklı olunması gerektiğini vurgulayan Levent Pelesen, şöyle konuştu: “Ülke olarak depremle yaşamayı öğrenmeli, güvenli ve kaliteli yapılaşma bilinciyle hareket etmeliyiz. Topraklarının %95’lik bölümü çeşitli derecelerde deprem kuşağında yer alan ülkemizde, can ve mal güvenliğini sağlayabilmek için alınması gereken en temel önlemlerin başında uzun ömürlü ve depreme dayanıklı binalar inşa etmek geliyor. Yapıyı oluşturan ana elemanları (demir ve beton) ömrü boyunca koruyacak su yalıtımı uygulamaları, binalarda hayati önem taşıyor. Betonarme yapı sistemlerinin en çok etkilendikleri noktalardan biri suya karşı hassasiyetleridir. Yapılarımıza suyun nüfuz etmesi durumunda, taşıyıcı elemanlarda bulunan demir donatılar korozyona maruz kalarak paslanıyor ve binalarımızın ömrü ve dayanıklılığı azalıyor. 17 Ağustos Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucu, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmesi de su yalıtımının önemini ortaya koyuyor.”
Ülke genelinde milyonlarca konutta halen su yalıtımı olmadığına, 6.5 milyon konutun ise deprem açısından riskli bina statüsünde olduğuna dikkat çeken Pelesen, “Herhangi bir yoldan binaya sızan su, oksijen ve beton içerisinde farklı kimyasal içeriğe sahip maddeler ile kimyasal tepkimeye girerek paslanmaya, yani korozyona neden oluyor. Korozyon sonucunda binanın betonarmeden teşkil edilen taşıyıcı sistemi zayıflayarak, yapımından sonraki 20 yıl içinde taşıma kapasitesinin yarısından fazlasını kaybediyor. Binanın taşıyıcı sistemini zayıflatan korozyonu engellemenin tek yolu ise doğru ve eksiksiz yapılmış su yalıtımıdır” diye konuştu.
Türkiye’de inşaat sektöründe büyük bir eksikliği gidererek, binalara dayanıklılık, kalite ve konfor kazandıracak ‘Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin 1 Haziran 2018 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdiğini hatırlatan Levent Pelesen, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, destek ve girişimlerimizle mevzuattaki eksikleri gidermek üzere hazırlanan yeni yönetmelikle su yalıtımının yeni binalarda uygulanması zorunlu hale getirildi. Türkiye inşaat sektörü ve kullanıcılar açısından çok önemli bir adım olan bu yönetmelik, su yalıtımı ile ilgili çok büyük bir eksikliği giderecek. Yeni yapılan binalarda bu yönetmelikte öngörülen esaslara uyulmadığının tespit edilmesi hâlinde, bu eksiklikler giderilinceye kadar binaya yapı kullanma izin belgesi verilmeyecek” şeklinde konuştu.
Kentsel dönüşüm sürecinin su yalıtımı uygulamaları için büyük bir fırsat olduğunun altını çizen Pelesen, şunları söyledi: “Bina dayanımı için gerekli olan su yalıtımı, şimdiye kadar çoğunlukla ihmal edildiği için, ülkemizde 30-40 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görünüyor. Oysa asgaride 80-100 yıl gibi bir süre için tasarlanan ve inşa edilen binalarımız, bu süre içinde korozyon etkisine karşı korunmuş olmalı. Bunun için de mevzuatların öngördüğü gibi su yalıtımı yapılmalı. Önümüzdeki kentsel dönüşüm sürecini iyi değerlendirip, su yalıtımını kaliteli malzeme ve uzman uygulamalar ile gerçekleştirirsek, her deprem sonrasında yaşadığımız düşündürücü tabloları engelleyebiliriz.”
Haberleri paylaşmak ister misiniz ?